7 Mayıs 2009 Perşembe

Metafizik-Ontoloji

Metafizik-Ontoloji

Yunancadan gelen ontos ( varlık ) ve loji ( bilgi-bilim ) sözcüklerinden oluşan ontoloji, varlık bilim anlamına gelmektedir. İlk çağdan itibaren filozofların temel sorularını ” Varlık nedir ? ” ve ” Varlığın temel ilkesi ( tözü-arkesi ) nedir ? ” soruları olmuştur. Doğa filozofları varlığın ana maddesini su, hava, toprak, atom, apeiron ve sayı gibi farklı kavram ve olgularla açıklamışlardır.

Yunan dünyasında Sokrates öncesi dönemde ortaya çıkmış olan doğa kavramı, moden doğa bilimlerinin doğa kavramından farklıydı. Doğa ilk kez Parmenides tarafından kullanıldığı şekliyle ” Var olan ” anlamına gelmiştir. Ancak bu kavramla görünen, sürekli değişen, oluş hâlindeki fiziksel varlık değil, tersine görünüşlerin ve değişmenin ardındaki, ötesindeki asıl, gerçek varlık kastedilir. Böylece ” İlk Felsefe ” aynı zamdan bir metafizik olur. İşte Aristoteles’e göre bu bir ” İlk Felsefe “dir. Metafizik, 16. yüzyıldan sonra ontoloji terimiyle eş anlamlı da kullanılmıştır. Kant’a göre, metafizik, duyularla algılanamayan varlıklara ilişkin kurgusal tanımlar sisteminden başka bir şey değildir. Pozitivist felsefeye göre de metafizik yoktur. Ontolojinin bir bölümü olan metafizik, bazen ontoloji ile eş anlamda bazen varlığın algısal boyutunun dışında kalan fizik ötesi boyutunu anlatır.

İlk çağdan bu yana varlığa ilişkin yapılan açıklamaların birbirine tamamen karşıt; biri rölatif diğeri deterministik-mekanistik eğilimlerden oluştuğu görülmektedir. Demokritos, tüm varlığı mekanik yasalarla açıklarken sofistler tamamen kartşı bir görüşle şüpheci ve rölativist bir felsefe sergilemişlerdir, hatta “ İnsan her şeyin ölçüsüdür. ” diyen sofist Protagoras, ” asıl gerçeği “, “ var olanı ” bilemiyeceğimizi kanıtlamaya çalışmıştır. Demokritos, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar var olanın bilinebilir olduğunu, öyle ki ” gerçek varlığın ” bilgi edinmeden erdemli ve mutlu olunamayacağını iddia etmişlerdi.

Oysa ilk Çağ septiklerinden Pyrrhon ve Timon’a göre ise varlığa ilişkin bu bilgi mutluluğa sağlayama; her sav için birbirinin karşıtı olan ve sağlamlık bakımından birbirine eşit iki kanıt ileri sürülebilir. Bu nedenle de nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz, hiç bir şeyin belirli bir tanımı yapılamaz; her türlü yargıdan kaçınılması gereklidir. İlk Çağda doğacı filozoflardan Pythagoras ‘da felsefedeki ” ana madde ” sorununa ” sayı “, ” karşıtlıklar ” ve ” uyum ” ( harmonia ) gibi kavramlarla açıklık getirmeye çalışmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder